şenol şen [ 03 Ekim 2010, 21:32 ]
Hocam böyle hırsıza can kurban! Hem çalacaksın, hem yazacaksın, hem MÜFTÜLÜĞE bildireceksin, hemde bunu sen yapacaksın:))
Hocam düşmanı MÜFTÜLÜKTE veya TEKİLHABER.COM da ki sana dost gözüken arkadaşlarında ara! Seni tanımasak, nasıl bir insan olduğunu bilmesek, bize de yedirecekler bu haberi. Davut hoca gibiler Diyanet camiasında az yetişir. Böyle adi bir iftirayla hocamızı yedirmeyiz kimseye.Dalgana bak hocam, arkandayız.
mehmet fatih [ 03 Ekim 2010, 17:52 ]
davut hocamızı sayar ve severiz.böyle bir şey yapacağına ihtimal vermiyorum. ramazanda sakalla ilgili bir yazı yazmıştı.bu yazıyı da biraz önce tekrar okudum. eğer sakalı çalmış olsaydı kendini ihbar olabilecek bir yazı kaleme alırmıydı. bunu haber yapanları kınıyoruz. davut hocaya kolaylıklar diliyoruz.
alparslan osmanoğlu [ 03 Ekim 2010, 16:01 ]
evet bende bu haberin doğru olduğunu sanmıyorum.bahsedilen hocamız yankomşumdur. böyle birşey yapacak bir insan değildir.mutlaka bir yanlış anlaşılma vardır
Davut Özgül [ 03 Ekim 2010, 16:00 ]
ÇALINAN SAKAL-I ŞERİF 'İN HÜZÜNLÜ HİKAYESİ
        Okuyacağınız yazı daha önce; SAKALIN ÖPEN DUDAKLARIMA HAVZINDAN SU İSTERİM YA RESULALLAH başlığı ile 9 Eylül günü bu köşede yayınlanmıştı.Yazıda adı geçen ve Sakal-ı Şerif 'in korunması noktasında benden fazla titizlik gösteren aziz dostum Kamil Büyüker, yazının adli soruşturmaya mahal verecek bir ihbar olmasından,adının böylesi bir işe karışmasından rahatsız olacağını,bana ulaşan Sakal-ı Şerif 'i layık olduğu yere ulaştıracağımdan şüphesi olmadığını yazının siteden kaldırılmasını talep edince,site editörümle irtibata geçerek yazıyı siteden kaldırdık.
       30 Eylül 2010 tarihinde Üsküdar Emniyet Müdürlüğü Asayiş Bürosunun hakkımızda yapılan Tarihi Eser Kaçakçılğı ihbarı ve savcılığın arama kararı ile evimde yapılan aramada bahse konu olan Sakal-ı Şerif, hem ihbarın özel konusu hem de gelen görevli memurların bilgisi dahilinde değilken ilk planda söylediğim ve kayıt altına aldırdığım efendimiz(sav)in Sakal-ı Şerif 'i oldu.
       Asayiş Bürosundan gelen genç arkadaşların evimi ararken gösterdikleri insani duyarlılık, titizlik,nezaket ve anlayışlarından dolayı minnettarlığımı bildirirken, sorgulama sırasında büro amiri sıfatıyla şahsıma hak etmediğim bir biçimde oldukça sert davranan amirin suçluluk psikolojisi 'ni yaşamam için yaptığı çıkışın,hele Sakal-ı Şerif 'i çalma alçaklığını bir cami imamı ile bağdaştırmasının sakilliğini bir kez daha düşünmesini tavsiye ediyorum.Yazımla soruşturmam arasında 20 gün geçmiş. İfadem ne eksik ne fazla 20 gün önce yazdıklarımın aynısıdır.
     Bu talihsiz olayda sulh hakiminin serbest bırakma kararından sonra, basın kanununda haber alma özgürlüğünün sınırlarını bilmeme rağmen Polis muhabiri tabir edilen, gazetelerin 3.sayfa haberini yapan insanların kişilik haklarına yaptıkları dayanılmaz hafifliği de kısaca aktarmak istiyorum;
     Üsküdar adliyesi önünde boynundan sarkan fotoğraf makinesi ile çaktırmadan fotoğraflarımı çeken, acar bir muhabir,fotoğraf çekmenin ve takibin dozunu öylesine kaçırdı ki; adeta Bana müdahale etsene! dedirtti.Nihayetinde müdahale ettim.Aramızda geçen diyalogu aynen aktarıyorum;
     -Kardeşim sen kimsin ve neden fotoğrafımı çekiyorsun
     -Ben polisim
     -Kimliğini göster
     -Bu benim görevim
     -Kimliğini göster
     -Polis muhabiriyim!
     -Kim olursan ol fotoğraflarımı çekemezsin.Olayın ne olduğunu da bilmiyorsun
     -Herşeyi biliyorum.
Bu arada avukatım da yanımıza geldi ve beni almaya gelen dar gün dostlarımda yanımdaydı.Avukatım haklılığımı ve kararlılığımı görünce polis muhabiri ve Sabah gazetesinde çalıştığını ifade eden gazetecinin koluna girerek; ortada bir mahkeme kararı yokken yargısız infaz yapılmasının yanlışlığını izah da ederek, izinsiz fotoğraf çeken muhabiri adliye kapısındaki polislere teslim etmek istedi. Bu itiş kakış sırasında polisler de yanımıza geldi. Nihayetinde olayı polislere izah ettim ve savcılığa şifahi de olsa suç duyurusunda bulundum. Gazeteci arkadaşla beraber savcı beyin huzuruna girdik. Durumun nezaketini izah ettim.Savcı bey;
    -Beyefendi doğru söylüyor. Gazeteciyim diyerek boynunuza taktığınız makine ile herkesin fotoğrafını, hele de izni olmadan çekemezsiniz. Şahsın isteği dışında çektiğin fotoğrafları sileceksin. Dedi. Dışarı çıktık. Genç bir polis memuru savcı bey 'in talimatı ile olaya müdahale etti. Muhabir çektiklerini sildi. Genç polis arkadaşın ince zekası devreye girerek;
-'Bunları sildi ama geri dönüşüm programı ile tekrar basabilir' dedi
Ben de;
-Bu kareler silindi şayet bu kareler gazetede yayınlanırsa, davacı olacağımı bildirdim. Ayrıca;
-Neyin ne olduğunu bilmiyorsunuz 'İmam Sakal-ı Şerif çaldı' gibi başlıklarla olayı yanlış yansıtacaksınız dedim. Gazetecinin cevabı ilginçti;
-Sen bunları sildirdin ama başka gazeteler bunu zaten haber yapacak! Avukatım gazeteci ile görüşmek üzere onu kenara çekti ve tekraren olayın nezaketini,farklı anlaşılacağını yeniden izah etti. Avukatım yaptığı görüşme sonunda daha acı ve de düşündürücü bir durumla karşılaştığını bildirirken;
-Hocam bu arkadaş(gazeteci) olayın hem arama izni, hem soruşturma safhası hem de benim bile kendisinden yeni duyduğum ayrıntılarını biliyor!Bu hukuken anlaşılması mümkün olmayan bir durum. Maalesef birileri bütün bilgileri vermiş gibi! deyince üzüldüm. Olayı dışarıya sızdıran bu birilerinin olay henüz soruşturma ve inceleme safhasında iken, arama fezlekesi dahil bütün boyutların polis muhabirlerine faş edilmesinin yanlışlığını bir kez daha düşünmelerini diliyorum. Çünkü ortada henüz bir mahkeme kararı ve kesin bir netice yok. Bizim karıştığımız olay da aynı süreci izleyecektir kuşkusuz. Aşağıdaki yazıyı okuyunca neden bu denli titizlendiğime de hak vereceğinizi umuyorum.     
Olayı neden bu kadar ayrıntılı aktardığıma gelince;
Hem bir gözaltının hüzünlü yönünü öğrenmeniz hem ilgili mekanizmaların çalışma yöntemlerini bilmeniz hem de 'İmam Sakal-ı Şerif Çaldı' tarzındaki haberlere rastladığınızda bu acı hatırayı göz önünde bulundurmanız içindir.(İmam olup da bu alçakça fiile tevessül eden insanlar da elbette ki vardır. Bu istisnayı da maalesef dikkate almamız gerekiyor gibi!)
    Daha önceki yazımda Sakal-ı Şerif 'in bir camiden çalınmış olabileceğini ifade etmiştim.Yaptığım araştırmalar sonunda Sakal-ı Şerif 'lerin aynı zamanda 'Saraylı' tabir edilen paşa ailelerine de hediye edildiğini öğrenince yazıya cami ile birlikte saraylı bir aileden de çalınma ihtimali olacak şekilde bir eklemede bulundum.
-----------------------------------o--------------------------------------------------
SAKALIN ÖPEN DUDAKLARIMA HAVZINDAN SU İSTERİM YA RESULALLAH    
     Sultan Ahmed Resul-i Kibriya 'nın 'Kadem-i Şerif 'inden firkate düşünce ah-u eninle;
      Nola tacım gibi başımda götürsem daim
      Kademi resmini ol Hazret-i Şah-ı Rusül'ün
      Gül-i gülzar-ı nübüvvet o kadem sahibidir
      AHMEDA durma yüzün sür kademine ol gülün derken, Resulullah(sav) aşkının en güzel numunesini bırakır bu gök kubbe altında.Sultan Ahmed Han Kademini(ayak izinin resmini dahi) tac ittihaz ettiği Şah-ı Rusül ile cennette komşu olur inşallah.
   Geçen hafta sevgili dostum Kamil Büyüker 'in telefonda aktardığı bir nadanlık örneğinden, Efendimiz(sav)in İstanbul 'daki bir Camiinden veya saraylı bir aileden çalınmış 'Sakal-ı Şerif 'ten ilhamla ve bir seher vaktinde defalarca öpüp kokladığım Efendimizin(sav) ruhaniyetinden de ilham alarak yazıyorum.
    Kamil hocam bu mübarek Ramazan ikliminde hurdacı tabir edilen bir işyerinde bahsimize konu olan Sakal-ı Şerif 'e tevafuk eder. Kristal bir fanus içinde, 'Süleymaniye İşi' tabir edilen pirinç işlemeli muhafazasında Efendimizin(sav) Sakal-ı Şerif 'i bütün ihtişamıyla duruyordur. İrfan ehli olan dostum Kamil bey heyecanla beni arar ve durumun nezaketini alan vatandaşa da izah eder. Alan kişi gerçekten ne olduğunu bilmeden almış, Kamil hocamın teklifini de kabul etmiştir. Zira bilmeden de olsa bir yanlış yapmış, lakin yanlışında ısrar etmemiştir. Bu kardeşimize Kamil hocamla yaptığımız istişare sonucunda teklifimiz şuydu; ödediği bedelin üzerine cüz 'i de olsa bir kar payı koyup, emaneti alacaktık. Bi-baha olan bu hazineye güya bedel ödeyecektik. Ödedim de.
   Ya Resulalalh! Mübarek sakalına tayin edilen baha karşısında hem sevinçten hem de utancımdan tarifi imkansız duygular yaşadım. Birkaç yüz lira karşılığında Şah-ı Rusül 'ün(sav) mübarek sakalını elimizde tutuyorduk. Kamil hocam diğer gamlık örneği sergileyerek, bu işlerden anladığımı da hesaba katarak beni bu devlet ile nimetle baş başa bıraktı nihayetinde. Sakal-ı Şerif gerçek yerini buluncaya kadar zahirde benimdi artık! Sahaflık ile antikacılık uğraşılarım içerisinde bana tevafuk eden bu devlet ile nimetten daha büyük bir nasibim olur mu bilmem ama şuan dünyanın en bahtiyar insanı olduğumu söylemek isterim.
     Sakal-ı Şerif 'i o gece sahura kadar koklayıp öptüm. Hatta efendimiz rüyama girsin diye yastığımın altına koydum. Sakalı şerif kristal fanustan çıkarılacak biçimde özenle yerleştirildiğinden dokunmak mümkün. Bu vesileyle Resul-u Kibriya 'nın mübarek sakalına dokundum desem yalan söylemiş sayılmam! Hatta yastığımın altında iken gayr-ı ihtiyari olarak; 'Bir güzeli bir çirkine vermişler. Baş yastığı kendisine eş değil! türküsü geldi aklıma. O mübarekle beraber yattım bu gece. Ne ki; rüyalarıma girmedi Şah-ı Rusül! Bu mübarek zamanda uzun yıllardır göremediğim rüyalarıma kavuşmanın telaşı ile efendimizi de görmek istedim ama maalesef göremedim. Hasıl-ı Kelam bir aşk ile muhabbetti yaşadığım ve hala da yaşadığım. Devlet ile nimet deyişim bundandır. Belki de Mehmet Lütfi Efendi yani bizim Alvarlı Efe Hazretlerinin son günlerde dilimden düşmeyen Hüseyni makamdaki Haktan bize devlet olan Ahmed Muhammed Mustafa Olsun sana canlar feda bu kutsal emanetin gelip beni bulmasına vesile oldu. Emanet diyorum zira bana ait değil. Keşke bana ait bir miras olsaydı. Keşke bende kalsaydı. Keşke nadan da anlayıp bu harim-i ismete el uzatmasaydı. Ama olmuyor işte!
    Bu çalınan mübarek Sakal-ı Şerif 'in önümüze koyduğu pencereden baktığımızda, nadan tarafından tarumar edilen kültür mirasımızın en kutsala kadar vardırılması hepimizi düşünmeye, çareler aramaya sevk etmelidir. Mübarek Ramazan ayında İstanbul camilerinden birinden çalınma ihtimali yüksek olan ayrıca saraylı bir aileden de çalındığı veya alındığı şaibeli olan bu Sakal-ı şerif 'ten hareketle yaptığımız araştırmada olayın vahametini esefle gördük.
    Üsküdar ilçemizden başlayarak yaptığımız araştırma, hala devam etmektedir. Bu mübarek emanet layık olduğu yere ulaştırılacaktır inşallah. Bu olay aynı zamanda camilerin güvenliği ve camilerden çalınan teberrukat eşyalarının cezai müeyyidesinin neredeyse yok denecek kadar az olduğu acı gerçeği ile yüzleşmemize imkan da hazırladı. Çalınan eşyaların, bulunmadığı takdirde vakıflar genel müdürlüğünün yetkililerince imamlarla müezzinlere ödettirilmek istenmesinin bir tehdit unsuru gibi kullanılması! da maalesef camilerimizdeki güzelliklerin depolara kaldırılmasına, görünmeyecek mekanlara, üstelik uygun olmayan fiziki mekanlara kaldırılmasına zemin hazırlamıştır. Bütün yetkili birimlerin bu konuda hassasiyet göstermeleri büyük önem arz etmektedir.
      Çalınmakla beraber bir lütuf olarak elde ettiğim Sakal-ı Şerif 'le yaşadığım imani lezzet halinin etkisi ile neşe ile hüznü kuşanmışken, modern çağın ilahiyatçı hocalarından birinin; Senin gibi bir ilim ehline yakıştıramadım ne işin var kılla tüyle!... yaklaşımı karşısında ''Edep Ya Hu'' demekten başka aklıma bir şey gelmiyor. Hele Bu sakalın peygambere ait olduğu kesin mi? sorusunu yönelten dostlara şaşmamak elde değil. Velev ki; bu Sakal-ı Şerif şeref sıfatından mahrum herhangi bir insana ait olsun. Ümmetin evlatları asırlardır onu efendimize aittir diyerek hasret gideriyorlarsa o artık efendimizin Sakal-ı Şerif 'i olmuştur, ey muhakkik ve de müdekkik dostlar.
     Bu iklimde aşk ile muhabbete ne kadar da muhtaç olduğumu anladım. İman etmenin farklı boyutlarını ta yüreğimde hissettim. Bana bu duyguları yaşatan dostum Kamil hocama minnettarım ki; bu güzelliği yaşamama ve sizlerle paylaşmama vesile oldu. Bu emanet layık olduğu yeri bulacak. Yeter ki; bizler emanet hainlik etmeden onları hakkıyla korumaya çalışalım.
.
   Aşağıdaki yazılarımı da adres göstererek, insanlığın vicdanına seslenmek istiyorum. Dolayısıyla Küratörlüğünü sayın Hülya Aktaş 'ın yaptığı 2010 İstanbul Trienali 'nde sergilediği daha önce bu köşede öyküsünü sizlerle paylaştığım tarağın hikayesini tekrar okumanızı

http://www.tekilhaber.com/?syf=Yazar&kategori=Davut-Ozgul&katid=149&id=12739&detay=ZULFUN-TARAYUB-NAZ-ILE--ZISAN--8230-

Ayrıca Aziz Mahmut Hüdayi Dergahından bir sahafa düşen (çalındığı anlaşılan!)Ressam Hoca Ali Rıza imzalı kitabın peşine düşme öykümü

http://www.tekilhaber.com/?syf=Yazar&kategori=Davut-Ozgul&katid=149&id=37559&detay=BIR-VAKFIYENIN-HIKAYESI

Yine merhum Fahir İz hocanın mektupları ile ilgili yazdığım

http://www.tekilhaber.com/?syf=Yazar&kategori=Davut-Ozgul&katid=149&id=22460&detay=BIZ-OLDUGUMUZDE-GERIDE-BIR-MEKTUBUMUZ-DAHI-OLMAYACAK-

Yazımı; Yeni Aktüel dergisinde haber olan merhum Celal Bayar ile ilgili

http://www.yeniaktuel.com.tr/top106,[email protected]

Hüzünlü hikayeyi Tarihçi dostum Mustafa Armağan 'a verdiğim diğer Yassıada mektuplarını

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=800207

ve daha nice güzelliği kime nasıl izah edeyim bilmem ki ?

Son bir not; Evimde yapılan aramadan sonra bana eksiksiz ve sağlam bir şekilde iade edilen 30 adet eşyanın yanı sıra bilirkişilerce el konulan 4-5 adet mektup ve evrakı (Külahizade Abdülhalim Efendi -Diyanet İşleri Müşavere reislerinden) da ilgili birimlerden istirham ediyorum.Onlar benim araştırmalarımın nadir belgeleridir. Ülkemizde sahaf olarak tabir edilen ve özel ilgi alanından dolayı bu tür evrakları toplayan bir hayli araştırmacı ve koleksiyoner olduğu dikkate alındığında, ne demek istediğim daha da iyi anlaşılacaktır sanıyorum.
ebubekir morgül [ 03 Ekim 2010, 13:46 ]
bu haberin aslı astarı yoktur. gelin çengelköyde çınaraltı camiinde davut hocaya sorunuz.